10 Ağustos 2010 Salı

Film ve Dizilerdeki Son Gelişmeler


Evet blog uzun bir tatil sonrası internete kavuştum ve sizlerle sinema-dizi dünyasındaki son gelişmeleri paylaşacağım.Yeni sezon öncesi comic-con un da bitmesiyle heyecan dorukta müthiş bir yıl bizi bekliyor gibi..

- İlk önce Lost'la başlıyorum.Final sonrası birçok soru açıkta kalmıştı bunun üzerine 10 dakikalık bir bonus sahnenin dvd setinde verileceği duyuruldu.Ne kadar pazarlama taktiği gibi görünse de bu 10 dakikalık sahnede birçok soru cevaplanıyor.Kutup ayıları, dharmanın amacı, oda 23 vs.Bir göz atın derim linki aşağıda;

The New Man in Charge;

http://netload.in/dateiozlX85WfXe/Lost.S06.New.Man.In.Charge.DVDRip.XviD-TOPAZ.InDivX.ORG.rar.htm

- House'ta yeni sezon 20 Eylül'de başlıyor. İlk promolar yayınlandı bir tanesi aşağıda;





- Dexter müthiş sezon finali sonrası yeni sezonun en çok beklenen dizilerinden birisi oldu.Comic-con panelinde de büyük ilgi gören diziye ait promo aşağıda;





- Chuck'ın yeni sezonunda annenin kim olacağı açıklandı.Terminatör'den tanınan Linda Hamilton'ı bu rolde izleyeceğiz.

- Kuşkusuz Comic-con 2010'un en büyük bombası Karayip Korsanları'nın 4. filmiydi. Pirates of the Caribbean - On Stranger Tides 2011 de vizyonda..





- 13 Ağustos'ta vizyona bir film giriyor.Öyle bir film ki bu kadrosunda Sylvester Stallone, Jason Statham, Bruce Willis, Arnold Schwarzenegger, Jet Li, Steve Austin ve Mickey Rourke gibi isimleri barındırıyor.Bu filmi kaçırmayın; The Expendables





- Bu hafta Top Box'ta ne Inception (Başlangıç) ne de Ajan Salt 1. sıradaydı. 35.5 Milyon dolar hasılatla The Other Guys zirveye yerleşti.





- George Clooney yepyeni bir yapımla ekranlara dönüyor.En son Up in the Air filmiyle kameraların karşısına geçen Clooney bu kez yapımcılığını da üstlendiği The American filmiyle 10 Eylül'de sinemalarda.Filmde bir kiralık katili canlandıracak.





Şuan bulabildiklerim bunlar her türlü gelişmeyi blogdan takip edebilirsiniz.

25 Temmuz 2010 Pazar

Dilimize Takılanlar

Bir baktımda yazı yazmayalı baya olmuş ya neden yazmadım bilmiyorum belki gerek duymadığım belkide pek okunmuyor diye ama yazmadım işte sonuç olarak. Ama bugün birşey beni dürttü ve yazı yaz dedi.Dürten şey ise belli şu biranda dilimize takılan şarkılar jinglelar falan.

Herneyse yazıya başlamadan önce sitemizin sağ tarafına hepisburada reklamı ekledim eğer tıklarsanız bize biraz olsun katkınız olur. :D

Fazla uzatmıyorum ve konuya dönüyorum. Hepimiz yaşamışızdır bunu olmadık bir şarkı dilimize dolanır ve sürekli içimizde çalar sanki.Şarkı ne kadar saçma olursa olsun kendinizi onu söylemekten alı koyamazsınız.

Howstuffworks  sitesindeki yazı der ki uzmanlara göre bunun tek nedeni kulak kurdu yada kulağımızdaki diğer parazitlerdir.Bunlar bir çeşit bilişsel kaşıntıya veya beyin kaşıntısına neden olurlar. Beyin aradaki boşlukları müzik ritimleri ile doldurmaya ihtiyaç duyar. Bir şarkıyı dinlediğimizde şarkı beynin bir parçasını tetikler buna işitsel korteks denir.

Hatta ve hatta  üşenmemişler Dartmouth Üniversitesinde bir araştırma yapmışlar. Bu araştırmaya göre deneklere tanıdık bir şarkı çaldıklarında katılımcıların işitsel korteksinin şarkının geri kalanını otomatik olarak doldurduğu gözlenmiş ya da diğer bir ifade ile deneklerin beyinlerinin şarkı bittikten sonra şarkıyı sürdürdükleri gözlenmiş.

Evet araştırmalar böyle diyor peki biz bundan kurtulmak için ne yapacağız ? Şarkıyı sürekli söylemeye devam etmek bir çözüm mü? Tabikide değil böyle yaparsanız sonu olmayan bir döngüye girebilirsiniz o yüzden hiç denemeyin derim. :D

Kulak Kurdundan Nasıl Kurtuluruz?

Cincinnati Üniversitesi İşletme Bölümü pazarlama profesörlerinden James Kellaris kulak kurdu ve beyin kaşıntıları üzerine araştırma yapmış ve insanların yüzde 99’unun bunlar tarafından avlandığını söylemiş. 
Kellaris nevrozlu kadınların, müzisyenlerin ve insanların, yorgun ve stresliyken kulak kurtlarının saldırısına açık olduklarını söylemiş.


Ve ne yazık ki araştırmacılar bazı şarkıların böyle beyinde tutulup bazıları tutulmadığı konusunda da net bir açıklamaları yok.

Genellikle şarkıların basit melodileri, cazip nakaratları ve ekstra etkileyici ve alışılmadık olağan dışı ritimlere sahip olduğu biliniyor

Benzer faktörler şarkıları ve cıngılları popüler yapıyor ve bilinirliğini artırıyor. Örneğin Kellaris’in araştırmasında en sinsi şarkılar listesinde Chili’nin , "I want my baby back baby back baby back ribs" şarkısının en tepede yer alıyor..

Ve yaklaşık yüzde 74’ümüz şarkılara, şarkı sözlerinden yakalanırken, yine yüzde 15’imiz  ticari jinglelara, yüzde 11’imiz enstrümantal şarkılara yakalanıyor. Ama ben hepsine yakalanıyorum sanırım. :D

Reklam yapanlar, plak çıkaran şirketler çeşitli yollarla insanları etkileyerek şarkılarının ve jingleların akıllardan dışarı atılmasına engel olmaya çalışıyor.

Zaten bu yüzdende garip garip şarkılara tekrar ediyoruz . Örneğin





Aklımıza takılan şarkılardan nasıl kurtuluruz?
Beynimizde inleyen şarkılar için daha maalesef daha önce denenmiş ya da tamamen doğru denilebilecek bir metodu yok.  Şarkılar beyinde herhangi bir yerde bir dakikadan günlerce sürecek zaman dilimlerine kadar hatta aklı başında bir insanı çıldırtacak kadar yer edebilir.

Deneyebileceğiniz yöntemler ise;

1- Başka bir şarkı söyleyin veya enstrümanla başka bir melodi çalın
2- Dışarıda çalışmak gibi sizi meşgul edecek başka bir aktiviteye yönelin
3- Şarkının tamamını beyninizdeki kaşıntı gidene kadar dinleyin (Bu bazı insanlarda işe yarıyor)
4- Radyoyu açın ve beyninizin başka bir şarkıya yönelmesini sağlayın
5- Şarkıyı arkadaşınızla paylaşın ama dikkat edin o da yanınızdan uğultularla uzaklaşıp eski arkadaşlarını arasına katılmasın
6- Kulak kurdunu gerçek bir canavarın beyninizden söküp atıyormış gibi hayal edin ve onu yere atarak üzerinde tepindiğinizi hayal edin(kabul ediyorum saçma ama denemişler :D )

Aklımıza Takılan Bazı Şarkılar







24 Haziran 2010 Perşembe

iPhone 4 Dedikleri Neymiş Bakalım ?

 Çoook uzun zamandır bu telefonu bekliyoruz ve gün itibari ile Apple'ın yeni nesil iPhone modeli iPhone 4 piyasadaki yerini aldı.Açıkçası ben bu modele kadar iPhone'u telefon olarak görmüyordum. Çünkü Bluetooth kullanılamıyordu,Multi-Tasking yoktu,ön kamera koymayı ısrarla redden bir Apple gibi bir çok neden söyleyebilirim.Bu modelle ilgili kararımı ise yazıda hep beraber göreceğiz.

  Aslında iPhone 4'ün teknik bilgileri ve birkaç resmi çok önceden nete düşmüştü ama bunların hiçbirinde bir kesinlik yoktu taki 7 Haziran'da Steve Jobs çıkıp bu yeni modeli tanıtana kadar.Ve günlerdir uzayıp giden kuyruklardan sonra bugün iPhone 4 kullanıcıya indi.


  Apple'ın ilk aşamada Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, İngiltere ve Japonya'da piyasaya sürdüğü iPhone 4, Temmuz 2010 içerisinde toplam 88 ülkede birden satışa sunulmuş olacak. Aynı şekilde ilk aşamada 600bin adet iPhone 4'ün mağazalara yollandığı da bir diğer bilinen veriydi.

iPhone 4'ün resmi duyurusuyla birlikte yeni nesil mobil işletim sistemi iOS 4.0 da duyurulmuş, geçtiğimiz hafta içerisinde piyasaya sürülmüştü.iPhone serisinden herhangi bir modeli kullanlar yada ipod touch kullananlar kesinlikle cihazlarını güncellesinler.


iPhone 4ile birlikte bizleri bekleyen özellikler şunlar:

- Yeni dış kasa tasarımı (iPhone 3GS'e oranla %24 daha ince)
- Apple A4 işlemci (@1 GHz)
- 3.5" ekran, inç başına 326 piksel, 960x640 ekran çözünürlüğü
- Diğer iPhone modellerine oranla daha büyük batarya
- 7 saat 3G konuşma süresi, 6 saat 3G internet gezintisi, 10 saat Wi-Fi internet gezintisi
- 5 megapiksel kamera, LED flaş
- 720p yüksek çözünürlüklüvideo kaydı
- MicroSIM desteği
- Wi-Fi, GPS, Bluetooth, UMTS, GSM (quad-band)
- 2 adet mikrofon
- 16 ve 32 GB model
- 802.11n Wi-Fi
- 3-eksenli jiroskop
- 512 MB bellek

 iFixit bizim için cihazı paramparça etmiş. Ve Sonuç ortada

iPhone 4 sadece 0.9mm inceliğinde.

İç kasa yapısı ilk bakışta iPad'in küçük bir versiyonu gibi duruyor.

iPhone 4'ün bataryası diğer iPhone'lara kıyasla ebat olarak %16 daha büyük.
Bu da iPhone 3G S'ten daha güçlü olan iPhone 4'e daha uzun pil ömrü sunuyor.

iPhone 4'ün pili 300 saat bekleme, 40 saat müzik dinleme, wi-fi ile 10 saat internette gezinme olanağı tanıyor.
Apple'ın A4 işlemcisi 1 GHz saat hızında çalışıyor.
 Dünyanın pentaband destekleyen ikinci 3G telefonu olan iPhone 4, HSPA ile 7.2 Mbps indirme yapabiliyor.
Her ne kadar Apple aksini de iddia etse testler gösteriyor ki Super AMOLED, Retina Display teknolojisinden çok daha başarılı.
Steve Jobs'un Tanıtımı ve Üretim Aşaması
 
 




Açıkçası bu model cidden olmuş.Söyleyebilecğim pek fazla birşey yok ama Apple bu işi biliyor.Adamlar gerçekten yapıyorlar ve adı telefon üretecisi olan bir çok firmadan bile güzel bir ürün ortaya koymuşlar helal olsun valla...İsteyen durumu olan düşünen varsa kesinlikle kaçırmasın derim.Görüşmek üzere...

20 Haziran 2010 Pazar

Geleceğin Teknolojisi


 Bugün nette dolaşırken "Geleceği Değiştirecek Ürünler" diye bir yazı gördüm ve beni bilirsin bu başlığa sahip bir yazıyı asla kaçırmam. Okudum hoşuma gitti ve sizinlede paylaşmak için biraz daha araştırdım ve ortaya bu yazı çıktı.
  
  Her ne kadar tanınmış firmalar teknolojiyi sadece çıkarları doğrultusunda geliştirip insanlık için birşey yapma amacında olmasada bazı firmalar ve özellikle üniversiteler bu konuda çok fazla araştırma yapıyorlar.Ve ortaya bu ürünler çıkıyor.


  Gözlüklerinizle Vedalaşın!
  Lenslerimize kamera eklendiğini düşünün ve buna birde bilgisayar özelliklerinden biraz katın sonra da resme bakın işte ortaya çıkacak ürün "Retina Kamerası"
  

Bu ürün beynimize bir çip ile bağlı olacak ve bununla şuanki lenslerden en az 5-6 kat daha iyi görüntü elde edip, e-maillerimize bakabileceğiz yada uzaktaki cisimlere zoom yapabileceğiz ve birde bu sistem vücudumuzun sağlığı konusunda bizi sürekli uyaracak. Daha ne olsun değil mi ama? :D



Bu ince çubuk da ne böyle?

Sizde farketmişsinizdir günümüzde telefonlar gitgide daha bir bilgisayar halini alıyor neredeyse bilgisayarda yaptığınız her işi cep telefonunuzda da yapabiliyorsunuz dolayısıyla özellikleri ile doğru orantılı olarak da bu cihazların boyutları artıyor. Ama Japon arkadaşlarımız buna bir demek adına bunları küçültmek.Bu konuda bir hayli uğraşmışlar ve ortaya resimde gördüğünüz "Stick Phone" dedikleri bir cihaz ortaya çıkmış.Boyut ve incelik olarak normal kalemden pek de bir farkı yok.Peki nerde bu cihazın tuş takımı ekranı? Berkay bu telefonla nasıl mesajlaşacak diye sorduğunuza eminim.Hadi berkay demesenizde kendinizi düşünmüşsünüzdür belki:D Bunu bir lazer ve hareket algılayıcı teknolojisi sayesinde gerçekleştirmişler.Böylece ürün ekranını lazer ile her zemine yansıtabiliyor özel bir zemin aramanıza gerek yok.Ama benim gün içinde dışarıda kullanım ile ilgili düşüncelerim var ki adamlar onuda yapmıştır herhalde.:D Hem ne var ki onuda sesle halledersin...Herneyse çok konuştum ben devam edeyim bir başka ürünle....




Sevgili lağım kapağı en yakın tuvalet nerede?   

Başlığı niye böyle attım niye oraya tuvalet yazdım bilmiyorum ama bu lağım kapağı bir acayip :D

Hepimizin bulamadığı yerler olmuştur yani elbet ya birine adres sorarız yada oraya gitmeden önce internetten öğreniriz nasıl gideceğimizi -ki hala gidemeyebiliriz:D- bunu düşüne EcoSign adlı bir firma bu lağım kapağı üzerinde çalışıyormuş. Öyle bir kapak ki yağmur suyuyla kendi kendini şarj ediyor ve sesli komutlara yanıt vererek size gideceğiniz yeri tarif ediyormuş. Tamam güzel olmuş çok iyi ama bunu Türkiyede çalmazlar mı ya? Hem birde kokma olayı olabilir bence başka bir yere koyulsa daha iyi ne bileyim elektrik direği falan olsa daha iyi olabilir.




Bu Ses Nereden Geliyor?

Eğer çok müzik dinliyor yada film ve dizileri çok fazla izliyorsanız ses sistemine uçuk paralar vermeniz mümkün. Sonuçta ne kadar iyi ses o kadar büyük zevk.Ama ne yazık ki ses ve cihaz boyutu büyüdükçe verdiğiniz parada büyüyor. Edge Motion adlı teknolojiyi geliştirenlerin amacı ise ses dalgalarını kullanıp bize müzik zevki yaşatmak ve etrafda hiç hoparlör olmaması. Aslında başta kulağa çok saçma geliyor ama her türlü monitöre gömülebiecek bu ses sistemi ile sesi yarasa gibi duyacakmışız.Bu konuda çok ciddiler umarım başarırlar.
 


 
 Uykunuzu Düşünen Saat

Öyle yada böyle hepimiz çalar saat yada telefon alarmı kullanıyoruz.Hepsinin amacı bizi  gerektiği zaman uyandırmak. Ama bu saat farklı.Bu saat az uykunun beyine verdiği zararları engellemk için kullanıcısının uyku kalitesini ölçmek için geliştirilmiş. Zeo adlı bu saat vücut değerlerinizi ve uyku saatleriniz ölçüp ideal uyku süresine ulaştığınız zaman sizi uyandırıyor.Aslında bu çokda gelecek değil yurtdışında satılıyor ama bizim ülkemize de "gelecek"  




 Kablosuz Elektrik?

Ah şu kablosuz internet yada bluetoot vs yani kablosuz bağlantı olmasa ne yapardık bilmiyorum. Peki ya bu kablosuz bağlantığı elektrik şebekesi kullansaydı? Gerçekten çok iyi olurdu resimde görüldüğü gibi kablosuz herşeyiniz şarj olabilir yada istediğinizi istediğiniz yere koyabilirdiniz.Yada hepsini geçtim benden okulda şarj aleti istemezdiniz :D Aslında bu çok da hayal değil MIT'de(birde beni alsalar şuraya) başlatılan proje önümüzdeki yıl evlere girecekmiş.Ama buda ülkemize "gelecek" Birde unutmadan ekleyeyim insan sağlığına zararı olmadığı kanıtlanmış.




Oynamak mı istiyorsun?O Zaman sadece Düşün!  

Son yıllarda teknoloji ve insan beyni ilişkisi konusunda oldukça gelişme yaşandı. Ve şuan bunları sadece eğlence amaçlı -yada biz öyle sanıyoruz- kullanıyoruz. Oyun severlerin hepsi böyle birşeyi hayal etmiştir. Ama bu artık hayal değil sadece düşünerek oynayabiliyorsunuz. Ama henüz çokda fazla birşey beklemeyin ama yinede çok iyi ki çok yakında yepyeni ürünler çıkacak.(Önce eskileri satılsın bitsin sonra çıkartırlar.) Bu yeni sistemlerde oyundaki heyecan ve acı gibi duygularıda hissedebilecekmişiz. Ne diyeyim bir Sims oynayanlara birde Call of Duty oynayanlara kolay gelsin. :D


Ben yazıyı gerçekten zevk alarak hazırladım umarım sizde zevkle okumuşsunuzdur. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...  

19 Haziran 2010 Cumartesi

Haftanın En Saçma Şarkısı: Emir-Şiki Şiki


Bu hafta, lys haftası ve bizde GereksizPedia olarak bu hafta lys'ye gireceklerin hislerine tercüman olan bu saçma şarkıyı lysci servis arkadaşımız Yiğitcan'ın isteği üzerine sizlerle paylaşıyor,lysci gençlere armağan ediyoruz!..:)


EMİR-ŞİKİ ŞİKİ

emir - şiki şiki yeni klip 2010 | izlesene.com


SÖZLER:

Gidiyorsun ama bu defa gözlerini bana bırak
Geçen defa kendime bakamadım
Gerçeği göremedim
Bittiğini kabul edemedim

Her nefesimde yanışımı görenin gözü kamaşır
Kor ateşlerde yak kül et beni
Son nefesimde dön bana sana da bu yaraşır
Bir yudumda iç bitir beni

Kendime huzur veremedim
Bittiğini kabul edemedim

Çorabımın teki hala yok
Başkası var mı peki valla yok
Gazetenin eki nerde yok
Kafam da var ama bursum yok

Salı diye bi gün mü salla yok
şiki şiki bi durum valla yok
Hayatın anlamı nerde yok
Silah da var ama kurşun yok

Aç kafesini kuşlara uçmak çok yakışır
Kanadına tak uçur beni
Kopar dalından yalnız olan elma hep yarıdır
Gül ağzına at ısır beni

15 Haziran 2010 Salı

JJ Abrams Tüm Soruları Cevapladı!

Lost'un senaristi bizi kırmadı dizi hakkındaki tüm sorularımızı yanıtladı:D

TÜM 6 SEZON BOYUNCA YAŞANANLAR RÜYA MIYDI?
JJ Abrams : Elbette değildi. Bölümlerin tamamını dikkatle izleyen hiç bir izleyicinin bu denli mantıksız bir sonuca varacağını sanmıyorum. Dizinin Jack' in gözlerini aralayışıyla başlayıp, kapamasıyla bitmesi bu yanılgıya yol açmış olabilir. Yaşanan her şey gerçekti. Dahası, dizide rüya vizyonu asla yoktu.

FİNALDE KİLİSEDE BULUŞAN TÜM EKİP ÖLÜ MÜYDÜ?


JJ Abrams : Kafa karıştırıcı bir finalbölümü olduğunu kabul ediyorum, ki bu bilinçli bir tercihti. Yine de, final bölümünü bir kaç kez izleyenlerin anahtarı anladıklarından eminim. Forumlara göz attığımızda gördük ki, bulmacayı çözenler, kafası karışanlardan daha fazla.

Dharma istasyonunu patlattıklarında, Quantum fiziğine ilişkin prosedürü başlatmış oldular. Diğer bir deyişle adada, bulundukları zaman boyutunu sonlandırdılar. Böylelikle "uçak düşmeseydi, nasılbir hayatları olurdu" başlıklı paralel evrendeki hayatları ilerlemeye başladı.

Einstein kuramlarını az çok okuyan herkes bilir ki, teori maddenin her iki evrende de varlığını sürdürebildiği üzerine inşa edilmiştir. Bu yüzden, aynı ekip adadaki varlığını sürdürdü. Fakat anımsanacağı üzere, farklı bir tarihe geçtiler. Çünkü bulundukları zaman dilimini Dharma istasyonunun merkezinin imhasıyla durdurdular.

"Herkes ölü müydü" sorusunun yanıtı da burada aslında. Hem evet, hem de hayır!

Aslında hiç de karmaşık değil. Paralel evrende, yani "uçak düşmeseydi hayatları nasıl olurdu" yu anlatan dilimdeki karakterlerle, adadaki karakterlerin bulundukları evren birleşti. Biraraya geldikleri kilise, işte bu iki evreni biraraya getiren kozmik bir platformdan başka bir şey değildi.

Jack'in babasının, "...buradan nereye gideceğiz" sorusuna verdiği yanıtı anımsayalım ; "Hiç bir yere gitmeyeceğiz. ilerlemeye devam edeceğiz" demişti. Bazı forumlarda gördükki, ekip öldü ve cennete gittiler diyenler var. Bu nasıl mümkün olabilir. Her biri, kaza olmayan evrende yaşamlarını gayet normal sürdürmekteler. Fakat paralel evrende,adada yaşananları anımayarak biraraya geldiler. Hem adada, hem de diğer hayatta ölenler zaten orada yoklardı.

Dikkat edin! Kilisede, adada var olan bir çok önemli karakter yoktu!
Özetle, iki evren birleşti, ve onca badirenin ardından hayatlarına devam edenler birleştiler.
Ben' in kiliseye girmek istemeyişinin de yanıtı burada gizliydi zaten.

- PEKİ AMA, ADA "NEYDİ" ASLINDA?

Şunu ekipçe kabul edebiliriz. Haddinden fazla karmaşık bir hikaye örgüsü sunduk sizlere. Böyle de olması gerekiyordu. İşin içinde olduğunuzda bazen size çok basit gelen sorular, izleyenler için aynı kolaylıkta görünemeyebiliyor. Ada meselesi de bunlardan biri. Aslında adanın ne olduğu bence dizide enine boyuna anlatıldı.

Ada, paralel evrenlerin geçiş noktasıydı elbette. Evrenler arası geçişin yol açabileceği trajedileri engelleyebilmek için adanın korunması, çıkarları için bu geçiti kullanmak isteyenlerin engelenmeleri gerekiyordu. İşte Dharma ekibinin adada bulunma sebepleri de buydu.

Uzay zaman eğrisinin kırılma noktasıydı ada.

Jacob ve Kara Duman fenomenlerinin hikayeye yerleştirilmesi kasıtlı bir kafa karıştırma yöntemiydi, kabul ediyoruz. Ve özellikle, bu iki karakterin dramatik yapılarını anlatmış olsak da, fazla detay vermedik.
Alpert, adaya gemi kazasıyla geldiğinde Kara Duman' ın ona "...burası Chennem" dediği sekansı anımsayın. Aslında Cennet de, "Cehennem de bu dünyada" mesajı zaten hikayenin temel iddialarından biriydi.

Tüm dizi boyunca yanıtını seyirciye bıraktığımız tek pasaj da aslında buydu. Jacob ve isimsiz kardeşinin gizemleri. Sıradan bir insandı anneleri, evet. Fakat adanın koruyuculuğuyla görevlendirildiklerinde kutsal özelliklere sahip oldular. Özelliklerini şeytani amaçlar için kullanma raddesine gelen Kara Duman' ın adadan ayrılmasını engellemek istemeleri de bu yüzdendi zaten.

- JACK' İN BABASININ HİKAYEDEKİ ÖNEMİ NEYDİ?


JJ Abrams : Sanırız, Jack' in babası üserine bu kadar kafa yorulması final bölümündeki ağırlığından kaynaklanıyor. Haklısınız da. Fakat zannedildiği kadar kilit bir karakter değil aslında. baba figürü, yalnızca Jack için önemliydi. İlk sezonları anımsayalım. Babasının Jack üzerindekietkisi, kötüleyen ilişkileri ve bu yüzden Jack' in giderek kaybolan özgüveni neticesinde adanın eline kalan tek değerli şey olduğunu düşünür hale gelmesi.

İşte bu sürecin sonunda Jack' e, aslında ne denli değerli olduğunu anımsatabilecek en güçlü motifti babası.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Hoppa Hoppa


Az önce durup dururken dedim ki: "Toplumumuzda artık önemli bir miktarda yer alan apaçilerin en apaçisinin videosunu blogda paylaşmalıyım." Sonra da:"Vay anasını durup dururken kendi kendime nası bi cümle kurdum öyle ben."deyip kısa bir uğraş sonucu bu videoyu sizlere sundum.GereksizPedia gururla sunar karşınızdaaa:

"HOPPA HOPPA"


DANS NASIL EDİLİRMİŞ Bİ GÖRÜN BAKALIM!! :D

10 Haziran 2010 Perşembe

Dexter Kadrosuna Yeni İsim


26 Eylül'de 5. sezonuna başlayacak Dexter'da oyuncu Julia Stiles kadroya dahil oldu.Dizide 10 bölümde yer alacak Stiles, görünüşe göre Rita'nın ölümünden sonra Dexter'la bir birliktelik yaşayacak.Stiles Bourne serisiyle tanınmıştı ve Hollywood'un müthiş yeteneklerinden biri olarak kabul ediliyor.


Turkcellden Lost açılımı: Gezenzi


Lost'ta Dr.Pierre Chang rolünde oynayan François Chau geçtiğimiz günlerde Turkcell'in reklam çekimleri için Türkiyedeydi.Turkcell in Gezenzi servisi için reklamda oynayan Chau, aynı zamanda Lostla ilgili bir röportaj da vermişti.İşte Dharmanın oryantasyon videolarının kahramanı Chang'den yeni istasyon;

Gezenzi - Ortaköy Underground Station - The Mark









"Lost" Devrinin Sonu

Merhaba arkadaşlar ne kadar gecikmiş bir yazı olsa da Lost un finalini yazacağım.
Orada "Lost ne be?" diyen kimsenin olmadığına eminim:) Kuşkusuz herkes 1-2 bölümünü izlemiştir Lost'un.Hiç izlemeyenler bile konusunu biliyordur.

2004 yılında Oceanic 815 sefer sayılı uçak gizemli bir adaya düştü ve bizi bilgisayarın başına oturttu:) Benim ilk göz ağrımdı Lost, ilk yabancı dizimdi.O yüzden çok büyük önemi vardı benim için.Ve gün geldi çattı Lost bitti, bir devir kapandı.


Her sezon onlarca gizemle karşılaştık.Bir sürü soru vardı cevaplanması gereken.Herkes finalin çok aydınlatıcı, cevaplayıcı olacağını düşünüyordu.Ama olmadı.Aksine daha çok karakterlere dayalı duygusal bir final izledik.

"Ada karanlığı dışarıda tutan bir tıpa" diyordu Jacob.Meğersem gerçekten bir tıpa varmış adada.Desmond adanın kalbindeki bu tıpayı çıkarınca ada yıkılmaya başladı ve o meşhur ışık gitti.Daha sonra Jack bu tıpayı tekrar yerine taktı ve adayı kurtardı.İşte adayla ilgili aldığımız tek cevap bu oldu son bölümde.


Son sezonda gösterilen flashsidewayslerin ne olduğu da başka bir merak konusuydu.Finalin sonunda bu sorunun cevabını bize Christian Shephard verdi.Ve gördük ki Jack ölmüş ve aslında flashsideways olarak verilen kısım ölümden sonraki, insanların sevdikleriyle buluştukları, birbirlerini hatırladıkları yermiş.Ve son olarak Jack de bunu anlayınca hep beraber bir sonraki aşamaya geçebildiler.Ne de olsa "kimse yalnız yapamaz".

Jack in ölümü finalin son sahnesi için yapılabilecek en görkemli olaydı.Kendini adaya feda etmesi ve dizinin ilk bölümünde, adaya gözünü açtığı yerde uzanıp gözünü kapaması gerçekten her Lost izleyicisini duygulandırmıştır.İşte o sahne;


Sonuç olarak bir sürü gizem cevapsız kaldı.Ancak Lost her zaman gizemlerden öte birşey oldu.Her izleyiciye aradığı birşeyleri verdiki Türkiyede bile bu kadar tutuldu.Evet daha iyi bir final yapılabilirdi daha çok soru cevaplanabilirdi ama ben bu finali de beğendim.Tüm karakterleri son kez gördük ve eski günleri hatırladık.

"Aloha to Lost"

Haftanın Şarkısı: Waka Waka (World Cup 2010 Official Song)




SHAKİRA-WAKA WAKA

Tüm spor dünyasının heyecanla beklediği "FIFA Dünya Kupası 2010-Güney Afrika" 11 Haziran'da başlıyor.1 ay sürecek bu heyecanın resmi şarkısını ise Shakira hazırladı.Daha çok Afrika tarzı olan şarkının klibinde ise Shakira'nın ilginç Afrika usulü dansları dikkat çekiyor.Ayrıca klibin 20.saniyesinde ise Hasan Şaş'ın 2002'de Brezilya'ya attığı golde yer alıyor.


shakira - waka waka - official video | izlesene.com

SÖZLER:

SHAKİRA-WAKA WAKA
You're a good soldier
Choosing your battles
Pick yourself up
And dust yourself off
And back in the saddle

You're on the frontline
Everyone's watching
You know it's serious
We're getting closer
This isnt over

The pressure is on
You feel it
But you've got it all
Believe it

When you fall get up
Oh oh...
And if you fall get up
Oh oh...

Tsamina mina
Zangalewa
Cuz this is Africa

Tsamina mina eh eh
Waka Waka eh eh

Tsamina mina zangalewa
Anawa aa
This time for Africa

Listen to your god
This is our motto
Your time to shine
Dont wait in line
Y vamos por Todo

People are raising
Their Expectations
Go on and feed them
This is your moment
No hesitations

Today's your day
I feel it
You paved the way
Believe it

If you get down
Get up Oh oh...
When you get down
Get up eh eh...

Tsamina mina zangalewa
Anawa aa
This time for Africa

Tsamina mina eh eh
Waka Waka eh eh

Tsamina mina zangalewa
Anawa aa

Tsamina mina eh eh
Waka Waka eh eh
Tsamina mina zangalewa
This time for Africa

The Collector -- Sinemalarda

Merhaba blog kusura bakmayın uzun bir süredir yazmıyorum.Sınavlar bitti herşey bitti şu an için rahatım:)

Bu yazıda sizinle Türkiye'de vizyona yeni giren bir filmi paylaşacağım: The Collector



Korku filmleri pek tarzım değildir ancak Testere ve Otel serisine büyük bir hayranlığım vardır.The Collector da Testere senaristlerinin imzasını taşıyor.Eğer bu tarz korku filmlerinden hoşlanıyorsanız kuşkusuz bu filmi çok seveceksiniz.Film seri olma yolunda ilerliyor umarım devamını çekerler çünkü ilginç bir konusu var.

Filmin baş rolünde Josh Stewart bulunuyor ve bir tamirci rolünde.Tefeciye olan borcu ödemek için Arkin (Josh Stewart) çalıştığı malikaneyi soymaya karar veriyor.Ancak eve girince kötü bir sürprizle karşılaşıyor.Psikopat bir katil ev halkını esir almış ve evin her tarafına tuzak kurmuş."Evden sadece katilin seçtiği kişi çıkabilir." fikriyle evin her tarafında düzinelerce bubi tuzağı var.Film bu yönüyle testereye benziyor.Arkin ev sahiplerini kurtarmaya çalışıyor ancak işi çok zor.Filmdeki kovalamacalar gerçekten görülmeye değer.Heyecan tüm film boyunca doruk noktasında.

Eğer ben sinemaya gitmem diyorsanız filmin linkleri aşağıda.Ancak bu filmi sinemada izleyin derim.

http://rapidshare.com/files/348587611/The.Collector.DVDRip.XviD-RUBY.www.divxm.net.part1.rar
http://rapidshare.com/files/348599650/The.Collector.DVDRip.XviD-RUBY.www.divxm.net.part2.rar
http://rapidshare.com/files/348613383/The.Collector.DVDRip.XviD-RUBY.www.divxm.net.part3.rar
http://rapidshare.com/files/348575509/The.Collector.DVDRip.XviD-RUBY.www.divxm.net.part4.rar

Türkçe altyazı içindedir.

Kaynak: Divxm.com

4 Haziran 2010 Cuma

Eternal Sunshine of the Spotless Mind

  Yoğun bir sınav haftasından sonra internete kavuşmak gerçekten çok mutluluk verici..Bende tabiki yine bir film tanıtmı yazmadan duramadım.Ve "Eternal Sunshine of The Spotless Mind" ı seçtim.

  Aslında bu filmi izlemek planlarımda hiç yoktu ama Eylül izlemiş bana önerdi ve sağolsun dvdsinide getirdi ve bende izledim.Teşekkür Ederim Eylül :)

   Michel Gondry’nin yönetmenliğini yaptığı, Charlie Kaufman’ın senaryosunu kaleme aldığı 2004 yapımı bir film. Başrollerde ise, Jim Carrey, Kate Winslet, Elijah Wood ve Kirsten Dunst gibi isimler var.

 
İçine kapanık çekingen biri olan Joel Barish ve rahat, özgür ruhlu Clementine Kruczynski tüm bu farklı kişiliklerine rağmen birbirlerine âşık iki kişidir. İki yıllık (defterine iki yıldır ilk kez bir şeyler yazar) beraberliklerinden sonra yaşadıkları şiddetli bir tartışmanın ardından ayrılırlar ve Clementine Joel ile ilgili anılarını zihninden sildirir. Bunu öğrenen Joel de aynı yöntemi uygular ve Clementine ile ilgili anılarını zihninden sildirerek onu bütünüyle unutmaya karar verir. Fakat anıların silinme seansı esnasında işler yolunda gitmez ve geriye doğru giden silme işleminde Joel, Clementine ile ilgili güzel anılarına sıra geldiğinde silme işleminden vazgeçer.


"You can erase someone from your mind.
Getting them out of your heart is another story."

  Bu arada Clementine’nin Joel’i silme seansında ona âşık olan Patrick, Joel’in anılarını ve Clementine’ye daha önce aldığı hediyeleri kullanmanın işe yarayacağını düşünmekte ve Clementine’yi bunlarla tavlamaya çalışmaktadır. Seans sırasında Patrick ve silme işlemini yapan diğer kişi olan Stan arasında Clementine hakkında geçen konuşmalar Joel’in anıları arasına karışır ve kendisine bir oyun oynandığını bu oyunla Patrick’in Clementine’yi ele geçirmeye çalıştığını düşünmeye başlar. Seansa iki müdahale vardır, birincisi Joel’in kendisi tarafından yapılan müdahale (gittikçe keyifli hale gelen anıları kaybetme korkusu), ikincisi ise seansı yapan kişilerin konuşmasının yol açtığı müdahale (Patrick ve Stan’ın Clementine hakkında konuşmaları).



  İşte filmin eğlenceli kısımları burada başlıyor.Anılar arasında yolculuk ve iki sevgilinin tekrar birbirlerine aşık olmaları ve bunun silinmesini engellemeye çalışmaları.Bu arada söylemeden geçemeyeceğim Spiderman'in Mary Jane Watson'ını bu filmde hemşire olarak hemde yine Mary ismiyle görmek gerçekten ilginçti.

  Ben bu filmide beğendim zaten beğendiklerimi size yazıyorum ama söylemem lazım anılar arasındaki yolculuk bir süre sonra sıkıyor ne olacaksa olsun bitsin artık dediğiniz oluyor ama yinede güzel film.Zaten konu itibari ile çok ilginç ve ilgi çekici...Hepinize İyi Seyirler...

Ekşi Sözlük'den yorumlar...

cok keyifli ve karisik kurgusuyla (her ne kadar onun kadar karanlik olmasa da) bana lost highwayi animsatmis bir film oldu bu, jim carreynin de artik mask rollerinden siyrilip su ana kadar gordugum en iyi oyunculugunu cikardigini soyleyebilirim.

mukemmel olmus. jim carrey sifir saklabanlik yapmis. kate winslet kariyerinin doruguna cikmis. charlie kaufman her zamanki gibi dokturmus. senaryo, diyaloglar, kamera, sahne gecisleri sinirlari zorlamis. muzikler cuk oturmus. isin en guzel tarafi da, butun bunlardan sonra filmin sonuna gelince, ortaya bilim kurgu degil, sanki gecen hafta yasanmis gercek bir hikaye ortaya cikmis. adaptation edali karmasik bir son beklerken, her sey gayet duzgun bir mantikla, gercek dunyada birbirine baglanmis. 10 puan, 10 puan, 10 puan.

dikkat: sevgiliyle izlendigi zaman kisiyi cok derin dusuncelere surukleyen, bogaza birseyler dugumleyen bir film bu.

bu filmi izledikten sonra karman corman duygularla ciktim sinemadan. bu kadar basariyla yazilmis, yonetilmis, kurgulanmis bir filmi izledikten sonra hem o kadar mutluydum ki sinemdan ciktigimda o anda olmek istedim, hem de kedimi o kadar gucsuz hissettim ki hayatimda boyle guzel, ve etkileyici bir filmi asla yapamayacagimi dusunerek tekrar olmek istedim. sonuc itibariyle bu film bana o an mutluluktan ve gucsuzlukten olme istegi vermis tek film olarak hayatimin filmler istatistiklerine girmis bulundu. michel gondry'nin ve charlie kaufmann'in gercek bir dahi olduklarinin kanitidir bu film. oldukca dusuk bir butceyle yapilmis olmasina ragmen inanilmaz karmasik kurgusu ve efectleri var filmin. ve gondry'nin soyledigi uzere hepsi 5, 10 dolar etmicek efektler. tamamen bilgisayar ve cgi efektler yerine mantik ve kamera hileleriyle yapilmiss, dahiyane fikirler sonucu olmusmus efektler kullanilmis. gondry'nin dahiligini zaten cektigi star guitar, joga, bachelorette, army of me, protection, around the world gibi kliplerden gormustuk. bu filmle daha da bir inanmis olduk.

kisaca filmin konusu iliskileri kotu bir sekilde noktalanmis iki ciftin lacuna, inc. adli bir sirkette birbirlerini ve yasadiklari butun anilari hafizalarindan sildirmeye calismalari. tabii geri kalan kismiyla ilgili bir yorumda bulunmak filmi izlemeyenlere haksizlik olucagindan daha fazla bir sey soylememek lazim. ama hepimizin filmde kendimiz bulucagi, sevdilerimizle yasadigimiz iyi ve kotu her turlu aniyii hatilayip, melankoli yasayacagi, filmin cikisinda iliskilere bakis acimisizin tamamen degisecegi, mukemmel duygulu, etkileyici bir film olmus. bir kauffman klasigi olan, karakterin beyninin icine girme ve filmi orada gerceklestirme fikri oldukca yaratici, insanin beyninin icinde yasadigi ve yarattigi kaos ve karmasikligin filme aktarilmasi oldukca basarili olmus.

filmden ciktiktan sonra, ozellikle sevdiginiz bir insanla izlemisseniz, ona sarilip, omur boyu birakmamak istegi yaratacak bir film. sabun kopugu gibi akip geciyor, keske bitmese, devam etse dedirtiyor. buyulu bir yolculuk, sonunda karman corman duygularla bitiyor.

bana son zamanlarda yasadigim en tamamlanmis bir sinema'ya gitme tecrubesi yasatan film. filmde anlatilan duygulari gozume sokar gibi geldi onume oturdu bir cift. adam gorme engelli, kadin degil. buyur burdan yak. perdenin sol alt kosesine de sprey boyayla "kill me" yazmis" veletin teki. daha soyleyecek bir sey bulamiyorum, hala etkisindeyim olayin.
filme gelince bana biraz mulholland drive, biraz memento tadi verdi. ilk baslarda kurgusu karisik gibi gelse de sonra biraz aciliyor, clementine'in saci sagolsun. filmin sonuna dogru hemen hemen hersey yerine oturuyor (mu?) bir daha izlemek isterim.
bence bu film hic baslamayip, hic bitmeyen filmlerden.
Jim Carrey... Joel Barish
Kate Winslet... Clementine Kruczynski
Gerry Robert Byrne... Train Conductor
Elijah Wood... Patrick
Thomas Jay Ryan... Frank
Mark Ruffalo... Stan
Jane Adams... Carrie
David Cross... Rob
Kirsten Dunst... Mary
Tom Wilkinson... Dr. Howard Mierzwiak
Ryan Whitney... Young Joel
Debbon Ayer... Joel's Mother